Sevgili anne babalar, ortaokul dönemi, çocuklarımızın hayatında adeta bir fırtına gibi eserken, biz ebeveynler için de iletişim dengesini korumak gerçekten zorlayıcı olabiliyor.
Özellikle dijital çağın getirdiği yenilikler ve sınav kaygısı (ki LGS süreci hepimizin gündeminde!) derken, evdeki o sıcacık sohbetlerin yerini sessizlikler alabiliyor.
Ben de bu süreçte neler yaşadığımı, neleri yanlış, neleri doğru yaptığımı sizler için derledim. İnanın bana, doğru yaklaşımlarla çocuğunuzla aranızdaki o görünmez duvarları yıkabilir, hem ona rehberlik edip hem de en iyi arkadaşı olabilirsiniz.
Hadi gelin, ortaokul çağındaki evlatlarımızla daha güçlü, daha anlamlı bağlar kurmanın yollarını birlikte keşfedelim. Aşağıdaki yazımızda, bu dönemi harika bir serüvene dönüştürecek tüm detayları bulacaksınız!
Sevgili dostlar, ortaokul dönemi, çocuklarımızın hayatında gerçekten de büyük bir dönüşüm rüzgarı estiriyor, değil mi? Hani derler ya, “çocukluktan gençliğe geçiş köprüsü” diye, işte tam da öyle bir dönem.
Bu süreçte hem onlar kendi kimliklerini bulmaya çalışırken hem de bizler, ebeveynler olarak, onlarla aramızdaki bağı nasıl koruyacağımızı, hatta daha da güçlendireceğimizi merak ediyoruz.
Hele ki bu dijital çağda, ekranlarla aramızdaki görünmez duvarlar varken, bir de LGS gibi stresli sınav süreçleri eklenince, evdeki o samimi sohbetler sanki biraz arka planda kalabiliyor.
Ama inanın, bu durumu tersine çevirmek, o duvarları yıkmak bizim elimizde! Ben de kendi tecrübelerimden yola çıkarak, bu zorlu ama bir o kadar da özel dönemi daha anlamlı kılacak ipuçlarını sizler için bir araya getirdim.
Unutmayalım ki, çocuklarımızla kurduğumuz her güçlü bağ, onların gelecekteki mutlu ve başarılı bireyler olmalarının temelini oluşturuyor. Hadi gelin, bu serüvene birlikte adım atalım ve evlatlarımızla kalpten bir iletişim kurmanın yollarını keşfedelim.
Dinlemenin Gücü: Duygulara Kulak Vermek

Çocuğumuz ergenliğe adım attığında, küçükken her şeyi anlatan o sevimli hallerinin yerini bazen derin bir sessizlik, bazen de ani tepkiler alabiliyor.
Benim kızım da bu dönemde içine kapanmaya başladığında gerçekten endişelenmiştim. Hani derler ya, “konuşmak gümüşse, dinlemek altındır” diye, işte bu dönemde bu sözün anlamını iliklerime kadar hissettim.
Onları dinlemek, sadece söylediklerini değil, söylemediklerini, beden dillerini, gözlerindeki o anlık parlamayı ya da sönmeyi de anlamaya çalışmak demek.
Bir kere, onları gerçekten anladığınızı hissettirdiğinizde, o kapalı kapılar kendiliğinden aralanmaya başlıyor. Mesela benim oğlum, bir gün okulda yaşadığı bir sorunu anlatmak yerine odasına kapanmıştı.
Ben de hemen “Ne oldu yine, niye suratın asık?” demek yerine, kapısını çalıp yanına oturdum ve sadece “Biliyorum, bazen her şey üst üste gelir ve konuşmak istemezsin.
Ben buradayım, ne zaman istersen dinlemeye hazırım” dedim. İlk başta tepkisiz kalsa da, birkaç dakika sonra kendi kendine anlatmaya başladı. Bu, onların kendilerini güvende hissetmeleri ve anlaşılacaklarına inanmalarıyla alakalı.
Yargılamadan, hemen çözüm sunmaya kalkmadan sadece dinlemek, empati kurmanın ilk ve en önemli adımı oluyor. Onlar duygusal yoğunluklar yaşarken, bizim onlara “Senin yaşında biz neler yaşadık” gibi kıyaslamalar yapmamız, maalesef iletişimi tamamen koparabiliyor.
Bunun yerine, “Bu senin için zor olmalı, seni anlıyorum” gibi ifadeler kullanmak, aramızdaki güven köprüsünü güçlendiriyor. Çocuklarımızın iç dünyası ergenlikte derinleşiyor ama duygularını ifade etme becerileri tam gelişmemiş olabiliyor, bu da yanlış anlaşılmalara yol açıyor.
Onları susturmak ya da eleştirmek yerine “duyulmak” istediklerini unutmamak lazım.
Aktif Dinleme ve Beden Dili
Çocuklarımızla konuşurken göz teması kurmak, onların seviyesine inmek, tüm dikkatimizle onları dinlediğimizi göstermek çok önemli. Hani cep telefonları elimizden düşmüyor ya bazen, işte tam da o anlarda o telefonu bir kenara bırakıp tamamen ona odaklanmak, “Sen şu an benim için dünyanın en önemli kişisisin” mesajını veriyor.
Unutmayalım ki iletişim becerilerimiz %55 beden dilinden, %38 ses tonundan, %7 ise kelimelerden oluşuyor. Yani ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz, duruşumuz, mimiklerimiz çok daha etkili.
Eğer çocuğumuz sinirli veya üzgünse, sakin bir ses tonuyla, yumuşak bir beden diliyle yaklaşmak, onun da sakinleşmesine yardımcı oluyor. Mesela ben, kızıma bir şey anlatırken bazen farkında olmadan kaşlarımı çatabiliyordum.
O da hemen savunmaya geçiyordu. Sonra kendimi gözlemlemeye başladım ve ne kadar büyük bir fark yarattığını gördüm. Ona samimiyetle yaklaştığınızı, onun duygularını anlamaya çalıştığınızı hissettirdiğinizde, zaten kendi de açılıyor.
Çocuğumuzun kendisini açabilmesi için güven veren, kapsayan ve duygusal olarak kendini regüle edebilen ebeveynlere ihtiyacı var.
Empati Kuralım, Yargılamayalım
Empati, kendimizi onların yerine koymak, onların gözünden dünyaya bakmaya çalışmak demek. Benim için bu, oğlumun sevdiği oyunları anlamaya çalışmakla başladı.
İlk başta “Ne oynuyor bu çocuk sürekli bilgisayarda?” diye düşündüğümde aramızda bir duvar vardı. Sonra merak etmeye başladım, “Acaba bu oyunların nesi bu kadar çekici?” diye.
Onunla birlikte oyun oynamaya başladım ve inanın bana, o zaman onun ne hissettiğini, o sanal dünyada ne aradığını daha iyi anladım. Bu, ona “Senin dünyanla ilgileniyorum” mesajını verdi ve aramızdaki buzları eritti.
Çocuklarımızın duygusal farkındalıklarını artırmak için onların duygularını ifade etmelerine ve anlamalarına yardımcı olabiliriz. Kendi duygularımızı açıkça ifade etmek de onlara örnek oluyor: “Bugün çok yoruldum” demek, onların da kendi duygularını tanıyıp ifade etmelerine zemin hazırlıyor.
Yargılamak yerine anlamaya çalışmak, “Senin bu davranışı yapmanın altında yatan bir sebep olmalı” demek, onların da bize güvenle yaklaşmasını sağlıyor.
Sınav Süreci ve Duygusal Destek: LGS Fırtınasında Yanında Olmak
LGS dönemi, hem çocuklarımız hem de bizler için tam bir stres fırtınası. Benim oğlum LGS’ye hazırlanırken o kadar kaygılıydı ki, bazen ders çalışmak yerine sadece odasında oturup duvarlara bakıyordu.
İlk başta “Neden çalışmıyorsun, sınavın var!” diye tepki veriyordum ama bu sadece aramızdaki gerilimi artırıyordu. Sonra anladım ki, onun asıl ihtiyacı benim baskım değil, desteğimdi.
Sınav kaygısı, bazen dışarıdan rahat görünse de içten içe yoğun yaşanabiliyor. Bazı çocuklar bilgisayar oyunlarına sığınırken, bazıları içine kapanabiliyor.
Önemli olan, bu dönemde onun duygusal ihtiyaçlarını fark etmek ve koşulsuz sevgimizi ona hissettirmek. “Sadece başardığında değerli olduğunu” hissettirmek, özgüvenini zedeliyor.
Başarıya odaklanmak yerine, onun çabasını takdir etmek, süreçteki ilerlemesini görmek ve bunu ona hissettirmek çok daha değerli. Mesela, “Bugün şu konuyu ne güzel anladın, çok iyi ilerleme kaydettin!” demek, “Şu kadar soru çözdün mü?” demekten çok daha motive edici.
Sınav sadece bir araç, hayatın kendisi değil. Bu gerçeği hem kendimize hem de çocuklarımıza hatırlatmalıyız.
Gerçekçi Beklentiler ve Koşulsuz Sevgi
Bazen biz ebeveynler, çocuklarımızdan kendi yapamadıklarımızı yapmalarını bekleriz ya da onlara çok yüksek hedefler koyarız. Ama her çocuğun öğrenme hızı, ilgi alanları ve potansiyeli farklıdır.
Benim kızım matematik yerine sözel derslerde daha başarılıydı ve ben onun matematik için zorlandığını gördüğümde, “Neden olmuyor?” diye sormak yerine, “Senin için bu kısım biraz daha zorlayıcı sanırım, birlikte nasıl aşabiliriz?” demeyi öğrendim.
Bu yaklaşım, onun hem kendine güvenini artırdı hem de bana olan güvenini pekiştirdi. Unutmayın, çocuğunuzun başarı ya da başarısızlığından bağımsız olarak sevildiğini bilmesi, sınav kaygısını azaltır.
Gerçekçi hedefler belirlemek ve bu hedeflere ulaşma yolunda ona rehberlik etmek, onun sorumluluk bilincini de geliştirir. Haftalık çalışma planlarını onunla birlikte hazırlamak, molaların önemini konuşmak, bu süreci onun kendi süreci gibi sahiplenmesini sağlar.
Kaygıyı Yönetme ve Esneklik
Sınav dönemi kaygısı doğal bir duygu. Önemli olan, bu kaygıyı sağlıklı bir şekilde yönetebilmek. Ben oğlumun kaygısını gördüğümde, “Boş ver takma kafana” demek yerine, “Bu sınav seni biraz geriyor sanırım, normal bu.
Ne yaparsak daha iyi hissedersin?” diye sormayı tercih ettim. Bazen yürüyüşe çıkmak, bazen sevdiği bir filmi izlemek, bazen de sadece sessizce yanında durmak bile yetti.
Sınav dışında kalan zamanlarda çocukların eğlenmesine, spor yapmasına ve sosyalleşmesine izin verilmelidir. Sürekli sınava odaklı yaşamak, çocuklarda tükenmişlik yaratabilir.
Bizim de kendi ebeveynlik kaygımızı yönetmemiz çok önemli. Eğer biz kaygılı olursak, bu durum doğrudan çocuklarımıza yansır. Sakin kalmak, onlara güven vermek, bu zorlu süreci birlikte atlatacağımızı hissettirmek, onlar için en büyük destek oluyor.
Dijital Dünyada Köprü Kurmak: Ekranların Ötesindeki Bağ
Ah, bu dijital dünya! Bazen aramızda bir duvar gibi yükseliyor, değil mi? Benim de çocuklarımı sürekli ellerinde telefon veya tabletle gördüğümde içim cız ediyordu.
“Benim zamanımda böyle miydi?” diye söylenirken buluyordum kendimi. Ama sonra düşündüm, bu onların gerçeği. Onları bu gerçekten koparmak yerine, bu dünyanın içinde nasıl sağlıklı bir köprü kurabiliriz?
Dijital çağ, çocukların iletişim kurma biçimlerini önemli ölçüde değiştirdi. Yazılı iletişime daha fazla odaklanmaları sözlü iletişim becerilerini ihmal etmelerine yol açabilir.
Önemli olan, bu durumu bir tehdit olarak görmek yerine, fırsata çevirmek. Mesela, çocuklarınızın oynadığı oyunları, izlediği içerikleri tamamen yasaklamak yerine, onlarla birlikte keşfetmek, ne izlediklerini, ne oynadıklarını anlamaya çalışmak, ortak ilgi alanları yaratmak harika bir başlangıç olabilir.
Ortak Dijital Deneyimler Yaratmak
Ben, oğlumun favori bilgisayar oyununa dahil olmaya çalıştığımda, başta şaşırdı. Sonra bana oyunu öğretmeye başladı, ne kadar sevindiğini görmeliydiniz!
Bu, sadece bir oyun oynamak değildi; bu, onun dünyasına adım atmak, onunla ortak bir dil konuşmaktı. Birlikte bir şeyler izlemek, dijital platformlarda ortak ilgi alanları bulmak, hatta online bir etkinlikte birlikte vakit geçirmek bile aranızdaki bağı güçlendirebilir.
Ebeveynlerin otokontrollerini sağlamadıkları müddetçe çocukları için belirledikleri dijital sınırlamaların etkili olması beklenemez. Kendi dijital kullanımımızı düzenlememiz, onlara da iyi bir rol model olmamızı sağlıyor.
Onların internet kullanımında açık diyaloglar kurmak, deneyimlerini anlamak ve karşılaşabilecekleri sorunları çözmelerine yardımcı olmak önemli.
Ekran Süresi ve Kaliteli Etkileşim
Ekran süresini tamamen kısıtlamak yerine, daha çok “kaliteli ekran süresi” üzerine odaklanmalıyız. Birlikte eğitici bir belgesel izlemek, interaktif bir öğrenme uygulamasını kullanmak veya bir proje üzerinde birlikte araştırma yapmak, pasif ekran kullanımından çok daha faydalı.
Ve elbette, ekranlardan uzak “kaliteli zaman” yaratmak da çok önemli. Birlikte yemek yapmak, doğa yürüyüşlerine çıkmak, masa oyunları oynamak… Bu anlar, onların bizi dinlemediğini düşündüğümüz anlarda bile aslında zihinlerinde yer eden, gelecekte hatırlayacakları değerli anılar oluyor.
Haftalık aile toplantıları düzenleyerek herkesin düşüncelerini ve duygularını paylaşmasını teşvik etmek de aile içi iletişimi güçlendirir. İşte size çocuklarımızla dijital dünyada daha iyi bağ kurabilmek için birkaç temel ilke:
| İletişim İlkesi | Açıklama | Örnek Uygulama |
|---|---|---|
| Merak Duygusuyla Yaklaşım | Çocuğunuzun dijital ilgi alanlarını yargılamadan anlamaya çalışın. | Oynadığı oyun hakkında sorular sorun, hatta bir kere de olsa birlikte oynamayı deneyin. |
| Ortak Keşif Alanları | Birlikte dijital içerikleri keşfedin, ortak ilgi alanları yaratın. | Eğitici bir belgeseli veya ilgi çekici bir YouTube kanalını birlikte izleyin. |
| Sınırlar Koyarken Şeffaflık | Ekran süreleri ve içerik kısıtlamaları hakkında mantıklı açıklamalar yapın. | “Bu oyun senin yaş grubun için uygun değil, çünkü…” gibi açıklamalarla nedenlerini belirtin. |
| Alternatifler Sunma | Ekran süresini sınırlarken, yerine koyabileceği cazip alternatifler sunun. | “Şimdi bilgisayarı kapatalım, istersen birlikte bir film izleyelim ya da parka gidelim?” |
Güvenli Bağlar Kurmak: Ailenin Temel Direği
Çocukluktan ergenliğe geçerken, onların en temel ihtiyacı, bizimle aralarındaki o güvenli bağın sarsılmadığını bilmek. Benim için bu dönemde en büyük sınav, onların benden uzaklaştığını düşündüğüm anlarda bile, aslında bana ne kadar ihtiyaç duyduklarını fark etmekti.
Hani derler ya, “çocuklar evden uzaklaşsa da kalpleri hep annesinin/babasının yanındadır” diye, işte tam da öyle. Güvenli bağlanma, çocuğun bakım verenine karşı geliştirdiği güven ve bağlılık duygusudur.
Bu, çocuğun ihtiyaçlarının tutarlı ve duyarlı bir şekilde karşılanmasıyla oluşur. Onlara her zaman yanlarında olduğumuzu, ne olursa olsun onları destekleyeceğimizi hissettirmek, onların hem kendine hem de dünyaya güvenle bakmasını sağlıyor.
Tutarlılık ve Duyarlılık
Çocuğumuzun ihtiyaçlarına duyarlı ve tutarlı bir şekilde yanıt vermek, güvenli bağlanmanın temel taşlarından biri. Bazen yoğun hayat temposunda bu zor olabiliyor, farkındayım.
Ama ufak jestler bile büyük fark yaratır. Mesela, okuldan geldiğinde onunla kısa da olsa sohbet etmek, gününün nasıl geçtiğini sormak, dinlemek, göz teması kurmak… Bunlar, “Ben buradayım, seni görüyorum, seni duyuyorum” mesajını verir.
Benim bir arkadaşımın oğlu, annesi işten geldiğinde hemen ona sarılır, günü hakkında konuşurdu. Bir gün annesi çok yorgun olduğu için onu dinleyememişti.
O günden sonra çocuk annesiyle eskisi gibi paylaşım yapmamaya başladı. İşte bu yüzden, o küçücük anlarda bile tutarlı olmak, onların bize olan güvenini pekiştiriyor.
Çocuklarımızın kaygılandığında ona destek olmak ve onu yatıştırmak, etrafı rahatça keşfedebilmesi için ona güven sağlamak, güvenli bağlanmayı destekliyor.
Koşulsuz Kabul ve Sevgi
Çocuklarımızı hatalarıyla, eksiklikleriyle, bazen bizi çıldırtan davranışlarıyla bile koşulsuz sevdiğimizi bilmeleri, onların kendini güvende hissetmesinin anahtarı.
Unutmayalım ki, koşulsuz sevilen çocuk, hiçbir davranışıyla bu sevgiyi kaybetmeyeceğini bilir. Bu durum istenen davranışları yerine getirmesinde daha istekli olmasını sağlar.
Onları sürekli eleştirmek, yargılamak veya kıyaslamak yerine, onların benzersiz bireyler olduğunu kabul etmek ve bu eşsizliklerini kutlamak çok önemli.
Hani bir gün evde otururken kızım bana “Anne, ben hiç senin gibi olamayacağım galiba” dediğinde, kalbime bir ok saplanmıştı. Ona hemen “Senin benim gibi olmana gerek yok ki canım, sen zaten harika bir bireysin ve ben seni olduğun gibi seviyorum” demiştim.
İşte o an yüzündeki rahatlamayı görmek paha biçilmezdi. Onların değerini hissettirmek, özgüvenlerini artırır ve hayata daha güçlü bir şekilde adım atmalarını sağlar.
Diyalog Köprüleri Kurmak: Açık İletişim Sanatı

Ergenlik dönemi, bazen sanki uzaylılarla konuşuyor gibi hissettiriyor bize, değil mi? “Ne dedin, ne demek istedin şimdi?” diye kalakaldığımız anlar çok oluyor.
Ama aslında çocuklarımızla aramızdaki iletişim kanallarını açık tutmak, sandığımızdan çok daha basit yöntemlerle mümkün. Yeter ki biz, doğru anahtarları bulmayı bilelim.
Bu dönemde onların en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de kendilerini ifade edebilecekleri güvenli bir ortam bulabilmek. Yani onların dili bazen dolambaçlı olsa da, mesajın ardındaki niyeti anlamaya çalışmak çok kıymetli.
“Ben” Dili Kullanımı ve Yargıdan Kaçınmak
Çocuğumuzla konuşurken sıkça yaptığımız hatalardan biri, “Sen hep böylesin, sen hiç dinlemiyorsun” gibi “sen” dili içeren ifadeler kullanmaktır. Bu ifadeler, karşı tarafı hemen savunmaya geçirir ve iletişimin önünü tıkar.
Benim de zamanında yaptığım bir hataydı bu. Sonra fark ettim ki, “Ben ders çalışırken gürültü olduğunda dikkatim dağılıyor” ya da “Mutfağı dağınık gördüğümde kendimi yorgun hissediyorum” gibi “ben” dili ifadeleri kullanmak, çok daha etkili oluyor.
Bu, hem kendi duygularımızı ifade etmemizi sağlıyor hem de çocuğumuzun eleştirildiğini hissetmeden durumu anlamasına yardımcı oluyor. Çocuklarımızı suçlamak, eleştirmek, yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmak, sağlıklı bir diyalog kurmanın temelini oluşturur.
Sınırlar ve Esneklik Dengesi
Ergenlik döneminde çocuklar bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışsalar da hâlâ rehberliğe ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle net sınırlar koymak önemlidir. Ancak bu sınırlar katı ve dayatmacı değil, açık ve esnek olmalıdır.
Kuralların neden konulduğunu açıklandığında, ergenin uyum sağlama ihtimali artar. Hani deriz ya, “kuralları birlikte koyarsak daha iyi uyulur” diye, işte tam da öyle.
Mesela, ekran süresi kuralı koyarken, “bu senin sağlığın için önemli” demek ve bu kuralı birlikte belirlemek, onların da bu kuralı içselleştirmesine yardımcı olur.
Bazen de esnek olmak gerekebilir. Özel bir gün, bir arkadaş gezisi… Bu gibi durumlarda esneklik göstermek, onların da bize güvendiğini ve bizim de onlara güvendiğimizi hissettirir.
Anne ve baba, çocuğa koyacakları sınır ya da verecekleri ceza konusunda birlikte karar vermelidir.
Ortak Etkinliklerle Bağı Güçlendirmek: Anılar Biriktirmek
Çocuklarımızla aramızdaki o güçlü bağı kurmanın en güzel yollarından biri de birlikte kaliteli zaman geçirmek, ortak anılar biriktirmek. Özellikle bu yoğun ve telaşlı ortaokul döneminde, onlarla geçirdiğimiz her an çok daha kıymetli oluyor.
Benim için bu, onlarla yaptığım ufak kaçamaklarla başladı. Bazen hafta sonu birlikte kahvaltı hazırlamak, bazen kısa bir doğa yürüyüşü yapmak, bazen de sadece oturup bir şeyler hakkında sohbet etmek… Bunlar, o yoğun sınav temposunun ve dijital dünyanın arasında, adeta bir nefes alma molası gibi.
Ailece Ritüeller Oluşturmak
Ailece yapılan ritüeller, aranızdaki bağı güçlendirmenin harika bir yolu. Mesela bizde her cuma akşamı “film gecesi” vardır. Herkesin birer film önerdiği, sonunda oylamayla seçilen filmi birlikte izlediğimiz, patlamış mısır eşliğinde kahkahaların havada uçuştuğu bir gece.
Bu, sadece bir film izlemek değil, aynı zamanda birlikte gülmek, eğlenmek ve o anın tadını çıkarmak demek. Ya da her pazar sabahı birlikte hazırladığımız kahvaltı sofraları… Bu ritüeller, onların zihninde “aile olmak” kavramını güçlendiriyor ve onlara aidiyet duygusu veriyor.
Ergen çocuklarınızla iletişimi canlı tutmanın harika bir yolu, aile bağları için birlikte geçirilecek zaman planlamaktır. Bir gün belirleyip her hafta o akşam birlikte yemeğe çıkabilir, film veya oyun gecesi planlayabilirsiniz.
Çocuğun İlgi Alanlarına Dahil Olmak
Çocuğunuzun ilgi alanlarına dahil olmak, onunla aranızda yeni bir köprü kurmanın en etkili yollarından biri. Benim oğlumun gitar çalmaya başladığında, ben de ona eşlik etmek için biraz gitar dersi almıştım.
İlk başta çok acemiydim ama o kadar mutlu olmuştu ki! Onunla birlikte müzik yapmak, yeni bir dünyanın kapılarını aralamıştı ikimiz için de. Belki o futbol seviyordur, belki resim yapmayı, belki de bilgisayar oyunlarını… Onun dünyasına adım atmak, sizin için de yeni ufuklar açabilir ve en önemlisi, ona “Senin ilgi alanların benim için değerli” mesajını verir.
Ortak etkinlikler yapmak, birlikte vakit geçirmek iletişimi güçlendiren temel unsurlardandır. Yürüyüşe çıkmak, birlikte film izlemek, yemek yapmak gibi basit paylaşımlar, bağ kurma sürecine olumlu katkı sağlar.
Duygusal Zeka ve Empati Gelişimi: Geleceğe Yatırım
Çocuklarımızın bu fırtınalı ortaokul döneminde onlara verebileceğimiz en değerli hediyelerden biri de duygusal zeka ve empati becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak.
Hani derler ya, “hayatta en önemli şey iyi bir insan olmak” diye, işte tam da öyle. Empati, başkalarının duygularını anlamak, kendimizi onların yerine koymak ve buna göre davranmak demek.
Bu beceriler, onların sadece şimdiki değil, gelecekteki tüm ilişkilerinde başarılı olmalarının temelini oluşturuyor.
Duyguları Tanıma ve İfade Etme
Çocuklarımızın kendi duygularını tanımalarına ve ifade etmelerine yardımcı olmak çok önemli. Benim kızım bazen çok sinirlendiğinde, “Çok öfkeliyim!” demek yerine, odasına kapanırdı.
Ben de ona “Şu an öfkeli olduğunu görüyorum, öfkelenmek normal bir duygu. İstersen biraz sakinleşince konuşabiliriz” demeyi öğrendim. Bu, ona duygularının normal olduğunu, onları bastırmak yerine ifade etmenin daha sağlıklı olduğunu öğretti.
Kendi duygularımızı açıkça ifade etmek de onlara model oluyor. “Bugün kendimi biraz gergin hissediyorum” demek, onların da kendi duygularını paylaşmalarına zemin hazırlıyor.
Empatiyi Model Olmak
Empatiyi çocuklarımıza öğretmenin en iyi yolu, onlara bizzat model olmak. Benim bir komşumun oğlu, okulda arkadaşına kötü davrandığında, annesi ona “Arkadaşının yerinde olsan ne hissederdin?” diye sormuştu.
Bu basit soru, çocuğun kendi davranışının başkası üzerindeki etkisini düşünmesini sağlamıştı. Günlük yaşamımızda başkalarına karşı nazik ve yardımsever davranmak, onlara empatiyi modelleyebiliriz.
Market kasiyerine teşekkür etmek, komşuya yardım etmek gibi basit davranışlar bile çocukların gözünde büyük anlam taşır. Böylece çocuklar, empati becerilerini geliştirerek daha anlayışlı ve duyarlı bireyler haline gelebilirler.
Empati kurmak, çocukların sosyal ilişkilerini güçlendirir ve onların daha mutlu ve dengeli bireyler olmalarını sağlar. Unutmayalım ki, sağlıklı bir iletişim ortamı, güçlü aile bağları ve empati becerileriyle donanmış çocuklar, geleceğin daha aydınlık ve umut dolu bireyleri olacaklar.
Bu serüvende onlara rehberlik etmek, bizim en kutsal görevimiz.
글을maçiyle
Sevgili dostlar, ortaokul dönemi, hem çocuklarımız hem de bizler için adeta bir dönüm noktası. Bu karmaşık ama bir o kadar da özel süreçte, onlarla kurduğumuz o derin bağın kıymeti paha biçilemez, değil mi? Ben de kendi tecrübelerimden ve gözlemlerimden yola çıkarak, bu yolculuğu daha anlamlı kılacak pencereler açmaya çalıştım. Unutmayın ki, çocuklarımızla aramızdaki iletişim kanallarını açık tutmak, onları dinlemek, anlamaya çalışmak ve koşulsuz sevgimizi hissettirmek, onların gelecekteki sağlam adımlarının temelini oluşturuyor. Dijital dünyanın sunduğu zorluklar karşısında yılmamalı, LGS gibi sınav süreçlerinin baskısı altında ezilmemeli, tam tersine bu dönemleri onlarla birlikte, omuz omuza aşmalıyız. Her zaman yanlarında olduğunuzu hissettirin, çünkü onların en çok ihtiyaç duyduğu şey, sizin güvenli limanınız.
알아두면 쓸모 있는 정보
1. Aile İçi İletişimde Kaliteye Odaklanın: Çocuklarınızla geçirdiğiniz zamanın miktarı kadar, kalitesi de çok önemli. Onlarla göz teması kurarak, yargılamadan dinleyerek ve duygularını anlamaya çalışarak kurulan kısa ama öz sohbetler, uzun ama dikkatsiz anlardan çok daha değerlidir. Unutmayın, ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz ve beden dilimiz etkili oluyor.
2. LGS Sürecinde Psikolojik Desteği Önemseyin: Sınav dönemi, çocuklar üzerinde yoğun stres yaratabilir. Bu süreçte onların akademik başarılarından çok, psikolojik iyi oluşlarına odaklanmak, motivasyonlarını artırır ve kaygılarını azaltır. Gerçekçi beklentiler belirleyin ve onlara “Seni seviyoruz, sonucun ne olursa olsun bizim için değerlisin” mesajını verin.
3. Ekran Süresi Yönetimini Birlikte Yapın: Dijital dünya, çocuklarımızın ayrılmaz bir parçası. Tamamen yasaklamak yerine, ekran sürelerini ve içerikleri onlarla birlikte belirleyin. Ortak dijital aktiviteler (eğitici belgeseller izlemek, yaratıcı projeler yapmak gibi) bularak bu süreci daha verimli hale getirebilirsiniz. Unutmayın, kaliteli ekran süresi, pasif kullanımdan daha faydalıdır.
4. Duygusal Zeka Gelişimine Destek Olun: Çocuklarınızın kendi duygularını tanımasına, ifade etmesine ve başkalarının duygularına empatiyle yaklaşmasına yardımcı olun. Kendi duygularınızı açıkça ifade ederek onlara model olmak, çatışma çözme becerilerini geliştirir ve daha sağlıklı ilişkiler kurmalarını sağlar.
5. Birlikte Yeni Ritüeller ve Hobiler Edinin: Ailece vakit geçirmek, sadece ev işi yapmak ya da yemek yemekten ibaret olmasın. Haftalık film geceleri, doğa yürüyüşleri, masa oyunları veya çocuğunuzun ilgi alanına göre yeni bir hobiye başlamak gibi ritüeller oluşturmak, aranızdaki bağı güçlendirir ve unutulmaz anılar biriktirmenizi sağlar.
중요 사항 정리
Bu özel ve hassas dönemde çocuklarımızla aramızdaki bağı güçlü tutmak, onların gelecekteki mutlu ve başarılı bireyler olmalarının en sağlam temeli. Onları koşulsuz sevdiğimizi hissettirmek, dinlemeyi ve anlamayı önceliklendirmek, sınav kaygısı ve dijital dünyanın getirdiği zorluklarda yanlarında olmak, kısacası “orada olmak”, en büyük desteğimizdir. Her aile biriciktir ve her çocuğun kendine özgü bir dünyası vardır. Onların dünyasına adım atmaktan çekinmeyin, empatiyle yaklaşın ve iletişimin kapılarını her zaman açık tutun. Bu süreçte hem kendinize hem de çocuklarınıza karşı sabırlı, anlayışlı ve şefkatli olmayı unutmayın. Unutmayın ki, sizin sevginiz ve rehberliğiniz, onların en büyük hazinesidir.
Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖
S: Çocuğum sürekli elinde telefon/tablet, onunla nasıl iletişim kurabilirim ki? Sanki başka bir dünyada yaşıyor gibi.
C: Ah, bu soruyu o kadar çok duyuyorum ki! Benim büyük oğlum da bir dönem odasından çıkmaz, sürekli kulaklığı takılı gezerdi. Sanki ben yokmuşum gibiydi.
İlk başta çok kırılmıştım, ama sonra anladım ki, dijital dünya artık onların bir parçası. Tamamen yasaklamak yerine, bu durumu yönetmeye çalışmalıyız.
Öncelikle, evde “dijital detoks saatleri” belirlemek harika bir başlangıç olabilir. Akşam yemeklerinde, ailece bir araya geldiğimizde telefonların masadan kalkması gibi basit kurallar, hepimize iyi gelecektir.
Başta itiraz edebilirler, benimki de etti, ama zamanla alışıyorlar. Birlikte bir şeyler yapmaya teşvik edin, mesela bir kutu oyunu oynamak, kısa bir yürüyüşe çıkmak ya da film izlemek gibi.
Hatta bazen onların dünyasına girmeye çalışın; oynadıkları oyunu sorun, izledikleri videoyu sorun. Yargılamadan, merakla dinlediğinizde, kendiliğinden kapılarını araladıklarını göreceksiniz.
Ben denedim, işe yarıyor! Ayrıca, internet bağımlılığının belirtilerini takip etmek ve aşırı ekran süresi gibi durumlarda bir uzmandan destek almak da önemli, unutmayın.
S: LGS kaygısı zaten ortalığı karıştırırken, bir de iletişimi sürdürmek çok zor. Bu dönemde ona nasıl yaklaşmalıyım?
C: LGS dönemi, inanın bana, hem biz anne babalar hem de çocuklarımız için tam bir stres fırtınası. Benim kızım LGS’ye hazırlanırken, evdeki hava resmen elektrikliydi.
En ufak bir şeyde gerilip patlayabiliyorduk. Oysa bu dönemde en çok ihtiyacımız olan şey sakinlik ve anlayış. Öncelikle, çocuğunuza “Bu sınav hayatının sonu değil, ben her koşulda senin yanındayım ve seni seviyorum” mesajını net bir şekilde verin.
Sınavı bir başarı-başarısızlık ölçütü olarak değil, bir süreç olarak görmesine yardımcı olun. Onun çabasını takdir edin, sonuçtan bağımsız olarak gösterdiği gayreti övün.
“Nasılsın?”, “Kendini nasıl hissediyorsun?” gibi sorularla duygularını ifade etmesine olanak tanıyın, yargılamadan dinleyin. Bazen sadece yanında olup sessizce destek olmak bile yeterli oluyor.
Unutmayın, kaygı bulaşıcıdır; siz ne kadar sakin ve olumlu olursanız, çocuğunuz da o kadar rahatlayacaktır. Gerçekçi beklentiler belirlemek ve onu başkalarıyla kıyaslamaktan kaçınmak da bu dönemde çok kritik.
S: Ortaokul çağındaki çocuğumla yeniden eski samimi bağımızı kurmak için neler yapabilirim, hangi somut adımları atabilirim?
C: Ortaokul yılları, çocuklarımızın kimliklerini keşfettikleri, bağımsızlık arayışında oldukları bir dönem. Doğal olarak bizden biraz uzaklaşabilirler. Benim de kalbim kırılırdı bazen, “Artık beni sevmiyor mu?” diye düşünürdüm.
Ama sonra anladım ki, bu onların büyüme süreci. Yeniden güçlü bir bağ kurmak için sabır ve anlayış şart. Öncelikle, onu gerçekten dinleyin.
Gözlerinin içine bakarak, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden. Belki hemen her şeyi anlatmayacak, ama dinlemeye hazır olduğunuzu bilmesi çok değerli. İkinci olarak, “ben dili” kullanmaya özen gösterin.
“Sen odanı neden toplamadın?” yerine “Odan dağınık olunca ben kendimi yorgun hissediyorum” demek, aradaki duvarları yıkmaya yardımcı olabilir. Üçüncüsü, ortak ilgi alanları keşfedin ve birlikte zaman geçirin.
Belki onun sevdiği bir oyunu denemek, birlikte bir yemek yapmak ya da kısa bir bisiklet turuna çıkmak… Önemli olan, nitelikli zaman geçirmek. Dördüncüsü, ona özel bir alan tanıyın.
Kendi kararlarını almasına, yaşına uygun riskleri denemesine izin verin. Saçını farklı bir renge mi boyamak istiyor? Eğer kendine zarar vermeyecekse, bırakın denesin!
Kendi deneyimlerimden biliyorum ki, bu özgürlük alanı, güven duygusunu pekiştiriyor. Unutmayın, çocuğunuzun “ben kimim?” sorusuna cevap aradığı bu dönemde, sizin koşulsuz sevginiz ve desteğiniz en büyük limanı olacaktır.






